Ebû Zer anlatıyor: “ Yâ Rasûlallah, zenginler sevapları götürüyor! Namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar ve haccediyorlar!” dedim. Rasûlullah (sav), “Siz de namaz kılıyorsunuz, oruç tutuyorsunuz ve haccediyorsunuz.” buyurdu. “Ama onlar sadaka da veriyor, biz veremiyoruz.” dedim. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu: “Sen de sadaka verebilirsin. Yoldaki kemiği kaldırıp kenara koyman sadakadır. Âmâya veya yol sorana yol göstermen sadakadır. Gücünle güçsüz birine yardım etmen sadakadır. Konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade etmen sadakadır…” (İbn Hanbel, 5, 152)
Sevap yarışında öne geçmek, cenneti kazandıracak amelleri öğrenmek için her fırsatta Hz. Peygamber’in (sav) tavsiyerini soran Sahabe-i Kirâm sayesinde yüce Allah’ın razı olacağı iş ve davranışlar hakkında edinilen bilgi, bir kulun ebedi hayatı için en kıymetli sermayesidir. Mü’mine düşen, Rasûlullah’ın sözlerini kavrayıp, gereğini samimiyetle yerine getirmek, başkalarının da farkındalığına katkıda bulunmaktır.
Doğuştan yahut sonradan oluşan bir engelinden dolayı bir kimseye -incitmeden ve moralini düzeltecek zarif sözlerle- yardımcı olmak sadaka olduğu gibi Allah’a sadakatin de bir göstergesidir. Kitab-ı Keriminde “Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.” (Tîn Sûresi, 4) diye buyuran Rabbimizin sözünü yüceltmektir. Engelli olsun- olmasın insan, yaratılmışların en şereflisidir ve dinimize göre üstünlük yalnızca takvadadır: “Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en çok sakınanınızdır…” (Hucûrât Sûresi, 13)
Her şeyi gören ve her şeyden haberi olan Rabbimiz -engelinden dolayı hissetmese bile- kuluna yapılan yanlış bir davranışı hoş görmez. Abese Sûresinin başında anlatılan olaya göre; Hz. Peygamber putperest önderlerin ikna edilmesi halinde onları izleyen halkın İslâm’ı daha kolay benimseyecekleri düşüncesiyle onlarla da meşgul oluyordu. Böyle biriyle yaptığı görüşmenin ortasında yanlarına gelen görme engelli sahâbî Abdullah İbn Ümmü Mektûm’un kendisine yönelttiği sorudan rahatsız olarak yüzünü ekşitmiş, (konuşmasının etkisinin azalacağı düşüncesiyle) ona cevap vermemişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ, rasûlünü âyetlerdeki sitemli ifadelerle uyardı. Bundan etkilenen Hz. Peygamber’in, daha sonra zaman zaman Abdullah’ı gördüğünde, “Kendisinden dolayı Rabbimin beni azarladığı şahsa merhaba!” diyerek ona iltifatta bulunduğu rivayet edilir. Bu vb. bazı iltifatlarının yanında, sefere çıktığında iki defa yerine Medine’de kalanlara namaz kıldırmak üzere Abdullah’ı görevlendirdiği de rivayet edilmiştir. (Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5, Sayfa: 555)
Hz. Peygamber (sav), engelli sahâbîlere yetenekli olduklarını düşündüğü konularda görev vermekten çekinmemiş, başarıyı önleyen asıl sebebin engelliliğe olan önyargının olduğunu topluma öğretmiştir. Sefer yahut savaşlara gittiğinde Medine’de yerine görme engelli sahâbî Abdullah İbn Ümmü Mektûm’u vekil bırakarak, ehil olmaları hâlinde engellilerin de en üst mevkilerde görev alabileceklerini gösteren Nebi (sav), ortopedik engelli Muâz b. Cebel’i de Yemen’e vali olarak tayin etmiştir.
Hem dinimizin bir emri hem de sosyal adalet ve sorumluluk gereği, engelli ve ailelerinin yanında olarak onlara destek olmak herkesin ve her kesimin vazifesidir. Engelleri olan kimseler için ayrılmış rampaları, yürüyüş bantlarını ve otoparkları işgal ederek rahat hareket etmelerine engel olmamak, konu ile ilgili farkındalık çalışmalarına katkıda bulunmak, acıyarak değil acıtmayarak duyarlılıkla ilgili samimiyet göstermek aynı zamanda mü’min profilinin de gereklerindendir. Rasûlullâh’ın (sav) “Allah sizin dış görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” hadisindeki uyarısında ahiretteki değerlendirme ölçütünün fiziksel güzellik yahut zenginlik olmadığını unutmayalım. Ödüllerin dağıtılacağı ve cezaların kesinleşeceği yevmi’d-dîn’de kalbi ve ameli güzel olanlardan olmak duasıyla…
Meryem Çelik