‘Yoksullara da bir şeyler vaat etmek gerekiyordu ama bu dünyadan değil. Seni cennet vaadiyle kandırıp fakirliğe mahkûm edenlerin hayatlarına bir bak! Bu dünyada cenneti yaşadıklarını göreceksin.’ Charles Darvin.
Günümüzü bu kadar net tasvir edebilecek pek çok cümle kurabiliriz. Ama bizi aynı anda bu gerçekliği sorgulamaya itecek güçte olup olmayacağı şüpheli. Bugün dünyanın neresinde olursa olsun bir avuç kan emici sömürgecinin iktidarının altında bu gerçek yatmaktadır. Siyasi ve ekonomik iktidarlarını kurumsallaştırıp sınırsız büyüklüklere ulaştırmalarının temelinde bu vardır.
Emeği, alın terini ve insan onurunu ayaklar altına alarak büyütülen bu sistemin yapı taşlarından en önemlisidir bu vaatler. İnsanın doğasına, duygularına karşı doğrudan açılmış bir savaştır. Eğitimden ve düşünmekten uzaklaştırılarak ufku daraltılmış, düşünmesi yasaklanmış, örgütlenmesine asla izin verilmeyen ayrı ayrı bireyler yaratarak sürdürülen bir savaştır.
‘Gemisini yürüten kaptan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, bal tutan parmağını yalar, benim memurum işini bilir’ gibi safsatalarla fakir emekçileri birbirlerine karşı düşmanlaştırır. Tek kurtuluş bireyseldir anlayışını dikte ettirir. Üretenin ve inşa edenin kendi yarattığı artı değer ve refaha asla ulaşamadığı, bir ömür boyu ona ulaşma hayaliyle fırsat beklediği bir yaşam dayatır.
Akıllıdır sistem. Kendini korumak için asla riske girmez. Bunun için yoksul emekçi kesimi her zaman kontrol altında tutacak, düşünmesine ve sorgulamasına asla izin vermeyecek bir ordu kullanır. Bu ordu arada bir fakirlerin gönlünü alacak birkaç güzel sözle bir başka hayattan vaatlerde bulunarak bazense korkutarak görevlerini yaparlar. Bu ordunun tuzu kuru komutanları rahat ve dokunulmaz hayatlarının sürekliliğini sağlamak için canla başla ve kararlılıkla savaşırlar. Sistem tüm dünyada aynı güç ve kararlılıkla savaşır. Komutanların tabi olduğu maneviyatın hiçbir önemi yoktur. Nihai amaç hangi coğrafyada olura olsun zenginleri fakirlere karşı korumaktır.
Bu sistem ülkemizde de mükemmel çalışan bir mekanizmaya dönüştürülmüştür. Öylesine mükemmel çalışmaktadır ki açlık sınırının yirmi bir bin yoksulluk sınırının altmış sekiz bin lira olduğu bir ortamda, öteki dünyada rahat etme umuduyla on yedi bin liralık asgari ücrete razı olacak milyonlarca fakir emekçi yaratmıştır.
Akşam pazarında tezgâh altından yenilebilecek meyve sebze kotarmaya çalışan, üç beş kuruş ucuz bir şeyler alabilmek için market market dolaşan fakir emekçi kardeşimin dudaklarından sürekli şu sözcükler dökülür.
‘Çok şükür bunu da bulamayan var.’
Timuçin Öktem