Evlenme, nikâh yoluyla kadın-erkek arasında kurulan birlikteliktir. İslâm dini Müslümanların evlenip yuva kurmalarına büyük önem verir. Evlilik çok boyutlu olup, ilk insanla başlayan mukaddes bir kurumdur. Neslin devamı, fıtrî ihtiyaçların meşru ve helal yoldan karşılanması ancak bu kurumun ayakta kalabilmesi ile mümkündür.
Aile kurumu Allah’ın emri ve Hz. Peygamber’in sünneti çerçevesinde tezyin edilir. Rabbimiz Kur’an’da:
Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır (Rûm Sûresi, 21) buyurmaktadır.
Sevgili peygamberimiz:
“Nikâh benim sünnetimdir. Benim sünnetimle amel etmeyen benden değildir. Evleniniz, çoğalınız. Zira ben kıyamet günü sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar edeceğim…” (İbn Mâce, Nikâh, 1).
“Ey gençler, sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin. Zira evlilik gözü harama bakmaktan, iffet ve namusu harama düşmekten daha çok korur…” (Buhârî, Nikâh, 3; Müslim, Nikâh, 1) buyurmuştur.
Evlilik tercihlerinde göz önünde bulundurulması gereken hususları Allah Rasûlü şöyle sıralamıştır:
“Kadın dört sebepten biri için alınır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen dindar olanı seç. Aksi halde sıkıntıya düşersin.” (Buhârî, Nikâh 15, Müslim, Radâ 53).
Mutlu bir evliliği kadın ve erkek için dünyanın en hayırlı nimeti olarak gören bir anlayışın temsilcileriyiz. Popüler akım evliliğin bağlayıcı, tek eşliliğin sıkıcı, çocuk sahibi olmanın bireye yüklediği sorumlulukları öne çıkararak insanların zihinlerini bulandırmaya ve akıllarında soru işaretleri oluşturmaya devam etmektedir. Bu süreç önümüzdeki dönemde de artarak devam edecek gibi gözükmektedir. Oluşturulmaya çalışılan bu durum insanoğlunun fıtratına, dünyanın düzenine ve devamına aykırı bir süreçtir. Bu düşüncenin arka planında dinsiz, maneviyatsız bir dünya insanı oluşturma modeli yatmaktadır. Bu düşüncenin insanlığın vicdanında karşılık bulmasına imkan yoktur ve olmamalıdır.
Halbuki bizim geleneğimiz evlilik kurumu ile yaşamış ve devam etmiştir. Aile kültürü değerlerimizin en önemli parçası olarak düşünülmüştür. “Nikahta keramet ve bereket vardır.” anlayışı ile vücut bulmuş bir milletin evlatlarıyız. Evlenerek iki insan bir araya gelir, aynı mekânı paylaşır, hayaller kurar, hayatta birlikte mücadele başlar. Böylece bir milleti ve kültürü oluşturur.
Hayatın tadına ermek için olumsuzlukları bir kenara bırakarak yaşama pozitif bakmak gerekir. Yoksa ömür sermayemizle cedelleşir dururuz. Halbuki olumsuzluklar bireyi hayatta olgunlaştıran süreçlerdir. Bu durum bireye dayanıklılık, tecrübe, özgüven, mücadele, sabır ve şükür gibi pek çok olumlu değerler katar.
O halde ‘Aile kurumunu ayakta tutan, aileyi değerli kılan ve kurumsallaştıran erdemler nelerdir?’ sorusuna cevap olarak karşımıza devasa bir müktesebat çıkar ki bunlardan bazılarını zikretmenin faydalı olduğunu düşünüyorum:
Sevgi, saygı, şefkat, merhamet, paylaşmak, sabır, şükür, tevekkül, yardımlaşmak, tahammül, başa çıkma, birlikte yaşama ahlakı, adalet, dürüstlük, alçakgönüllülük, iyimserlik… gibi erdemlerdir. Eğer sizde bu özellikler varsa veya bu kazanımları elde etmek için gayret sarf ediyorsanız Allah’ın izniyle doğru yoldasınız demektir.
İyi bir aile ferdi olmak öncelikle Allah’a teslim olmakla başlar. Bu insan topluma faydalı, adil, dürüst, cömert ve hoşgörülüdür. Ailesine bağlıdır, dürüsttür ve sadakatlidir. Her durumda aile saadetini önceler.
Beşeri aşkla yoğurduğumuz aile kurumunu ilahi aşkla da taçlandırırsak tadına doyum olmaz. Bu da aile yaşantımızın merkezine maneviyatı yerleştirmekle olur. Düşünsenize yuvanızda helal kazanç, haramdan sakınma, bereket, sabır, şükür, komşu hakkına riayet, aile büyüklerine iyilik, hayırlı evlat yetiştirmek gibi erdemler varsa ne mutlu size…
Hepinize huzurlu ve maneviyat dolu yuvalar kurmanız için duacıyız. Bu yolda yürüyen kardeşlerimizin Rabbim yar ve yardımcısı olsun.