Yazıda ele alacağım kavramlara “idrak” kelimesi çerçevesinde açıklık getirmeye gayret göstereceğim. Ancak şunu belirtmek isterim ki bu çalışma herhangi bir şeyi ispatlamak gayesiyle değil sadece şahsi tecrübe ve araştırmalar sonucu elde edilmiş izahatları yazıya dökme uğraşıdır. Yazıda incelemesini yapacağım kavramların semantik tahlilleri üzerinde fazla durmadan ihtiva ettiği mana açısından bir yorumlama yapmaya çalışacağım. Açıklamaya ilk olarak taabbüd kavramından başlayıp yazıyı yine bu kavramla sonlandıracağım. Bunun sebebi taabbüd, kulluk bilincinin var olduğunun bir göstergesi olmasına karşın aynı zamanda varılacak son nokta olması dolayısıyladır.
Taabbüd yalın haliyle ibadet etmek manasına gelmektedir. Ancak bu kelimeyi sadece yalın haliyle yani maddi anlamıyla kavramaya çalışma başlı başına bir sorundur. Taabbüd bir sorumluluk bilinci bununda ötesinde yaşamayı idrak etme, kendini eyleme dönüştürme nazariyesidir. Çünkü taabbüd insanları belli hareketleri yapma veya yapmama üzerine kuran ve tek tipleştiren olgu olmaktan uzak tüm insanları birleştiren ve tevhidi açığa çıkaran bir mahiyettedir. İnsan aklının idrak yetisinin ortaya çıktığı ilk ve son yerdir. İdrak, konu edilen meseleyi deruni bir şekilde açıklığa kavuşturmaya yarayan aklı ikna etme kabileyetidir. Akıl ikna olmakla meşhurdur ve ibadetleri bir takım hareketler zinciri olmaktan kurtarıp tevhidin merkezi yapmamızı sağlayan nimettir. İbadet şekilleri tevkifi olmakla birlikte temsilin; insanın kendi isteği doğrultusunda hareket etmeyen, var edene bağlı bir varlık olmasının, sembolüdür. O’nun dediğinden dışarı çıkılmaz demenin yegane yoludur. Tüm bu açıklamaların yanında taabbüd kelimesinin asıl mahiyeti, bilincin temelinde yatan ana kavram olmasıdır. Bilinç yani şuur, insan aklının idrak düzleminde bina ettiği kendine dönük bilgisidir. Hayatımıza yön veren, dünyaya hangi pencereden bakacağımızı sağlayan akıl, harmanlandığı kavramlar üzerinden değer kazanır. İnsan kavramlara hakim olduğu kadar anlamlandırmalarda bulunduğundan dolayı aklın temeline taabbüd kavramı yerleştirildiğinde sahip olduğumuz kavram bilgisi ve hayatı görüş açısı bu minvalde şekillenecektir. Bundan dolayı denebilir ki taabbüd Allah’a olan borcu ödemekten ziyade hayatı anlama, anlamlandırma ve yönlendirme uğraşıdır. Hatta borç ödemek için yapılan ibadet noksan olduğundan insana şuur kapısını da açmaz. Bu durum Allah’a karşı bir sorumluluğumuzun olduğunu bilmemize karşın kavrayamadığımız anlamına geliyor. Bu eksiklikleri yaşamamak veya hayatımızdan çıkartmak için yapılacak en doğru şey ibadetleri aslına uygun anlamaya çalışmaktır. Taabbüd kavramına tekrar değineceğimizden dolayı şimdilik bu kadarla yetinelim.
Tefekkür yalın haliyle düşünmek, fikretmek olarak anlamından noksan bir şekilde özetlenebilir. Ancak bu özetleme gerçeği yansıtmıyor. Çünkü tefekkür, içinde aklı fıtri – mücerred aklı çalıştırmaya yarayan tedebbür, teemmül, tefakkuh gibi kavramları da barındırdığından derin bir yolculuktur ve mümkün olan eşyaya dair bilgilerin tedvin ve tasnifini zihni bir düzenlemeyle edebe riayet ederek temellendirmek demektir. Üzerine bina edilecek fikirler insanı aşkın varlığa ulaştırmada köprü vazifesindedir. Bu izahı yaptıktan sonra tefekkür kavramının idrak ile ne tür bir bağlantısı olduğundan söz edebiliriz. Hz. Ebu Bekir, idraklerin en güzeli idrakin aczini idraktir, der. Bu tanım için İbn Haldun, asıl tevhid budur, yorumunda bulunur.
Tefekkür için bu minvalde düşünüldüğünde tevhidin prensiplerini yerleştirmenin yolu olduğu söylenebilir. Çünkü her haliyle aciz olan insan idrakten de aciz, elindeki bilgi ve donanım çerçevesinde sınırlı bir kavrayışa sahip mahdut bir varlıktır. Ancak bunun yanında Batı merkezli düşünce anlayışının insanı dünyaya hapseden karamsar yapısına nazaran fazlasıyla insanı özgürleştiren bir yanı da vardır. Çünkü insan düşünen bir varlık olarak Allah’ın muhatabıdır. İnsanın eşref-i mahlukat olarak değer kazanması bundan dolayıdır. (Bu cümle yazının sonunda daha detaylı açıklanacak.)