Sevgili Peygamberimiz… Tüm insanlığa rehber, uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderilen, Rabbimizin rızasını kazandıracak söz ve davranışları öğreten, kötülüklerden sakındırıp doğru yolu gösteren, yüce Kur’an’da ahlakı övülen, dünyada ziyaret etmeyi, rüyada görmeyi ve cennette beraber olmayı en çok arzuladığımız, sahabe-i kiram efendilerimiz O’ndan (sas) ayrı kalamazken hasretini gönlümüzde şevkle taşıdığımız kutlu elçi. Ümmetinin O’na (sas) olan sevgisini ifade etmeye yetmedi kasideler, ilahiler, şiirler… Ve asla yetmeyecek kifayetsiz kelimeler.
Rasûlullah’ın (sas) ümmetine olan sevgisini ise Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de “Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur.” (Tevbe Sûresi, 128) buyurarak en güzel şekilde anlatmıştır. Rasûl-i Ekrem’in müminlere karşı tutumuna ve hissiyatına ağırlık verilen bu âyette sevgili Peygamberimiz (sas), Allah Teâlâ’nın iki güzel ismi ile raûf ve rahîm olarak nitelenmiştir; raûf “çok şefkatli”, rahîm “çok merhametli” demektir. Yüce Allah’ın hiçbir peygamberini kendi isimlerinden ikisiyle birlikte anmamış olduğu dikkate alınırsa O’nun (sas) Rabbimizin katındaki derecesi ve bütün bu açıklamalara rağmen O’ndan (sas) yüz çevirenlerin ne büyük ziyanda oldukları daha iyi anlaşılır (Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 78). Dünya ve ahiret mutluluğunu amaçlayan, dinimizin esaslarını açıklayan Peygamber Efendimiz (sas), iradesine sahip çıkamayıp yanlışta ısrar edenleri de bir misalle şöyle anlatır: “Benim ve sizin durumunuz, ateş yakıp da, ateşine cırcır böcekleri ve pervaneler düşmeye başlayınca, onlara engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye çalışıyorsunuz.” (Müslim, Fezâil 19)
İnsanın insan kimliğini kaybetmeye, mü’minin mü’min şahsiyetinden uzaklaşmaya başlaması dünya ve ahiret hayatının mahvına sebep olabilecek büyük bir tehlikedir. İnsanı ve İslam toplumunu bu tehlikeden kurtaracak olansa Hz. Peygamber’in hidâyete ve kurtuluşa olan çağırısıdır. Dünyevileşme ile zehirlenen maneviyatın yeniden yeşermesi bu çağrının bilincine varmakla mümkün olacaktır.
Peygamber Efendimiz (sas) İslâm’ın hidâyet ve ilminden faydalanma gayretinde olanlar ile bu çağırıya aklını ve kalbini kapatanları ise şöyle anlatır:
“ Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar.
Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaygan arazidir. Ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidâyet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir.” ( Buhârî, İlim 20; Müslim, Fezâil 15 )
Yağmurun ölü toprağı diriltmesi gibi, Rasûlullah’ın (sas) hidâyete, ibadete, birliğe ve kardeşliğe, dürüstlüğe, güzel ahlaka, Allah’ın rızasına ve ebedi huzura olan çağırısına icabet ederek zihinlerimizi ve kalplerimizi gafletten kurtaralım. Hz. Peygamber’in (sas) rehberliğinde saadet-i dâreyne kavuşalım.
Meryem Çelik