Soğan ekmek yiyerek yaşamak diye bir kavram girdi bir süre önce hayatımıza. Şimdi ise emekli maaş zamlarının üzerine ilave edilecek üç kuruşluk bahşişin peşine düştük. Neden açlık sınırının altında bir yaşama mahkûm edildik diye soramıyoruz ama ‘artı beş puan da benden dese ne sarar lan’ diye refaha kavuşmayı bekliyoruz.
Kapitalizmin şövalyelerinin şükür kıskacında kurtulmadan, onurlu bir mücadele birliği kurmadan hatta bu birlikten öcü gibi korkarken, verilecek her kuruş bahşişin sefaletimizi oluşturan yapının birer tuğlası olduğunun farkında bile değiliz.
Midemizi doldurmayı beslenmek zanneden, et yemesek te olur cümlesini kurmaktan ar etmeyen, ailemizle birlikte ayda bir kez bile dışarıda yemek yemeyi kendimize yakıştırmayan, bırakın ailecek tatile çıkmayı, yılda bir kez bile memleketimize gidememeyi, ne yazık ki insanca yaşamak ile hayatta kalmayı birbirinden ayıramayan bir hale geldik.
Birilerinin bizim adımıza düşünüp karar vermesi, mücadele edip bedel ödemesi hep kolayımıza geldi. Ödedikleri bedeller, çektikleri acıları umursamadık, görmezden geldik. İşini gücünü kaybeden, çoluk çocuğuna hasret cezaevlerinde çile çeken insanlara yüz çevirdik. Omurilik soğanımıza kaydetmeyi başarabildiğimiz birkaç cümle ile hakaret etmekten de geri durmadık. Ama o kadar yüksek bir ahlak sahibiydik ki! Onların sayesinde elde ettiğimiz kazanımları da şapur şupur yedik.
Yöremizde bir deyim vardır; ‘Gacıramak’. Haksız yere şikâyet etmeyi, serzenişte bulunmayı ifade eder.
O yüzden gacıramaya gerek yok. Biz bu kafayla daha çok soğan ekmek yeriz.
Eğer bulabilirsek…
Timuçin Öktem