Belki de insanoğluna verilen en büyük nimetlerden biri olan ‘’akıl’’ melekesinden bahsedeceğiz bu yazımda. Akıl yetisinin, insanı diğer canlılardan ayırmasının yanı sıra; Kur’an da birçok ayette ; ‘”Hala akletmez misiniz?”,” Aklınızı kullanmaz mısınız?”,” Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?” gibi hitaplarla uyarılırken, sorumluluklar da yüklenmiştir.
Doğuştan, kendi iradesi ve aklı ile doğruyu yanlıştan ayırt edebilme, düşünebilme, fikir üretme gücü verilen insan, bu yetisini Cenabı Hakkın, Resûlu Ekrem ile insanlığa bildirdiği vahiy ile beraber öncelerse iki dünya saadeti elde eder. Elinden ve dilinden emin olunan kişi vasfına ulaşmak için bu ikisine ihtiyaç vardır.
Gündemimize tekrar giren deprem olayı ile beraber, Depremler bu ülkenin kaderi mi? Daha olur mu? Bu korkuyu daha ne kadar yaşarız? Soruları tartışıladursun deprem gerçeğiyle yüzleşip önlem olmak bu kadar zor olmamalı. Daha yakın zamanda binlerce insanımızı kaybettiğimiz felakette, tehlikeli zeminlere bina inşa edilmesi, malzemeden çalınması, binaların kolonlarının kesilmesi, hangi akla hangi vicdana sığar? Felakette yıkılan binanın az ötesindeki başka binanın dimdik ayakta durmasını kadere mi yoksa aklını aksi yönde kullanan vicdanlara mı bağlayalım?
Akletmek, aklını vicdanî yönde kullanmayı ve de sorumluluk alabilmeyi gerektirir. Benim elimle, dilimle, ettiğim eylemin sorumluluğunu alabilmek vicdanî aklın bir tezahürüdür. Örneğin yaşadığımız ilçe özelinde; genel bir sorun olan, trafikte kimsenin birbirinin hak hukukuna riayet etmediğini görüyoruz. Sağlı sollu iki tarafa araçların park edilmesi ile zaten dar olan yollardan geçişin zor olması, yayaların geçiş hakkının ihlal edilmesi, trafikte temkinli giden bayan sürücülerin, kornayla başka araç sürücüleri tarafından rahatsız edilmesi vb gibi sayamayacağımız bir sürü şey..
Diğer canlılar sezgileriyle hareket ederken, Cenabı Mevla insana bahşettiği akıl nimetiyle, kula inanma ve ibadetlerle mükellefiyet sorumluluğu vermiştir. Dinimizde, aklî melekesi yerinde olmayan bir birey, ibadetler ve dahi iman konusunda sorumlu değildir. Onlara sorgu sual yoktur. Bu bağlamda bakarsak, akli melekesi yerinde olan ve iradesini kullanabilen bir bireyin Allah Teâlaya kulluğundan tutun da; kendisine, ailesine, sorumlu olduğu kişilere ve çevresine olan fiileri, davranışları ile dünya ve ahirette hesaba çekilmesi kaçınılmazdır. Ayeti Kerimede,” Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka değildir! Âhiret yurdu ise Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?”(En’am, 32) buyrulmuştur.
Kişiler özelinde ya da aile ilişkilerinde konuya değinirsek, birbirini anlamada, ortak akıl, ortak iyi niyet çok önemlidir. Karşısındakinin aklını okumaya çalışmaktan öte, onun da bir aklı olduğunu, ayrı bir birey olduğunu kabullenmek gerekir. Tam da burada duyguları doğru anlamak da mühimdir. Karşımızdaki kim olursa olsun düşüncelerini, fikirlerini, hayatını kontrol etmekten, manipüle etmekten öte, dinlemek, kıymet vermek, değer vermek, empati kurmak önceliğimiz olursa daha kaliteli bağlar oluşturabiliriz.
Rabbimiz bizlere aklımızı doğru istikamette kullanmayı, akıl nimetinin hakkını verenlerden olmayı ve onunla hayırlı ve güzel işler yapabilmeyi nasip etsin. Selam ve dua ile..