Ramazan ayının ikinci yarısına başlarken ilk yarısında elde ettiğimiz kazanımları, güzel haslet ve amelleri koruyup ömrümüzün geri kalan kısmını bu güzel amellerle mamur etmemiz gerekir. Güzel amelleri artırmamız ve Rabbimizin rızasını kazanabilmemiz salih amelleri işlemekle ilgili olduğu kadar Allahu Teâla’nın sevmediği ve razı olmadığını haber verdiği fiil ve davranışlardan uzak durmakla da alakalıdır. Hayatımızı Rabbimizin razı olacağı şekle büründürmenin ve amel defterimizi temizlemenin yolu ise tövbe etmektir.
Tövbe sözlükte dönmek anlamına gelir terminolojik anlamı ise kişinin sırf günah olduğu için pişmanlık duyarak Allah’ın yasakladığı bir fiili terk etmesidir. Dünyalık bir menfaati elde etmek, sağlığına zararlı olduğu, doktor yasakladığı için ya da maddi yetersizlik sebebiyle günahı işlememek tövbe değildir. Asıl tövbe o günahı yapma imkân ve kudreti olmasına rağmen sırf Allah bu fiili yasakladı diye o günahtan vazgeçmektir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresinin 222. ayet-i kerimesinde tövbe edenleri ve tertemiz olanları sever buyuruyor. İslam dini insanın maddeye indirgenmesini kabul etmez. Ayrıca insanın sadece bedenen temiz olmasını değil manen de temiz olmasını ister. Maddi kirlerden arınmamıza su vesile olduğu gibi tövbe de manevi kirlerden yani günahlardan arınmamıza vesile olur. Tövbe amel defterimizi yüzümüzü kızartacak işlerden temizleme işlemidir. Maalesef bazı insanlar günahı işlerken değil de o günahtan tövbe ederken utanıyor.
İman eden kimseler olarak yapmamız gereken ilk şey günah işlememeye azami gayret sarf etmektir ola ki günah işlenmişse Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyip günahımız ne kadar büyük olursa olsun Rabbimizin affının, bağışlamasının işlediğimiz kabahatten daha büyük olduğunu hatırlamaktır.
Yüce Rabbimiz Tahrim suresinin 8. ayetinde bizleri nasuh tövbeye davet ediyor yani samimi bir tövbeye, kişinin tövbe ettiği günaha geri dönmeme azim ve kararlılığının olduğu bir tövbeye kısaca bilinçli bir tövbeye.
Tövbenin makbul bir tövbe olabilmesi için bazı şartlara riayet etmek gerekir. Bu şartları şu şekilde ifade edebiliriz; eğer tövbe edilen günah Allah hakkı olup kul hakkı barındırmıyorsa bu durumda pişmanlık, terk ve o günaha geri dönmeme olmalı. Kişinin terk etmediği bir fiile tövbe etmesi söz konusu olmadığı gibi o fiili işlememesine rağmen pişmanlık duymadığı, hatırladığında iç geçirip hasret çektiği bir şeyden de tövbe ettiği söylenemez. Ayrıca Allah hakkına dair olan günah sonradan kazası yapılabilecek bir ibadeti terk ise bu durumda vakit kaybetmeden o ibadeti kaza etmek gerekir.
Tövbe edilen günah kul hakkı barındırıyorsa bu durumda daha önce zikredilen üç şarta ilave olarak hakkına girilen kimseden helallik istenmeli ve verilen zarar da tazmin edilmelidir. Eğer hakkı gasp edilen vefat etmişse bu durumda tazmin işleminin merhumun varislerine yapılması gerekir onlar bilinmiyor ya da ulaşılamıyorsa bu durumda yapılması gereken kamu menfaatinin gerçekleşeceği bir yere sarf edilmesidir.
Yüce Rabbimiz bizi tövbe eden ve tövbesi kabul edilen kimselerden eylesin ve kalan ömrümüzü geçen ömrümüzden daha hayırlı ve bereketli kılsın. İçerisinde bulunduğumuz bu mübarek ayı kurtuluşumuza vesile kılsın.
Şükrü Aşçıbaşı