Bir önceki yazımın sonunda isrâ ve miraç hadisesinin nasıl vuku bulduğu ve son dönemde hadisenin rüya yoluyla gerçekleştiği ya da Kudüs şehrindeki Mescid-i Aksâ’ya değil de Mekke civarındaki bir yere Hz. Peygamberin götürüldüğü minvalindeki görüşleri değerlendireceğimi ifade etmiştim:
İsra hadisesinin ruh ve beden birlikteliği ile gerçekleştiğinin bir delili ayet metnindeki isrâ sözcüğünün bizzat kendisidir. Zira kelimenin anlamında rüya yoluyla bir şeyler gösterme değil hakiki anlamda yürütme vardır ve Kur’an’da da bu manada kullanılmıştır mesela Hud suresinin 81. ayetinde melekler Hazreti Lut (as)’a toplumunu helak etmeden önce gece vakti ailesini şehirden çıkarmasını söylerler aynı emir Hicr suresinin 65. ayetinde de tekrar edilir. Yine aynı kelime Hz. Musa (as)’a Kur’an-ı Kerim’de defaatle kullanılır ve hepsinde de aynı hakiki mana olan yürütme anlamı vardır. Mesela Duhan suresinin 23. ayetinde aynı kelime mealen şu şekilde kullanılmıştır: “Allah, O halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz, buyurdu.” ( 44/ 23.)
İsrâ hadisesinin rüya yoluyla gerçekleştiğini ifade edenler İsrâ suresinin “Hani sana, “Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı ve Kur’an’da lânetlenmiş ağacı, sadece insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkutan uyarılarda bulunuruz, fakat bu onların taşkınlıklarını iyice arttırmaktan başka bir şey sağlamaz.” ( 17/ 60.) ayetini delil ediniyorlar ve ayette zikredilen rüyanın isrâ hadisesi olduğunu ifade ediyorlar. Fakat kelimenin kök anlamında uykuda görme olduğu gibi uyanıkken gözle müşahede etme manası da vardır ve üzerinde konuştuğumuz konu ayette mevzu bahis ediliyorsa gözle görme manasını kabul etmek gerekir. İbn Kesir (ra) ayetin tefsirinde rüya yoluyla görme olmadığını bilakis uyanıkken gözle görmenin murad edildiğini ifade ediyor. Ayetteki ifade rüyada görme olarak anlaşılırsa Nesefi merhumun ifade ettiği üzere Hz. Peygamber Efendimize Allahu Teâlâ’nın Bedir’de Mekkeli müşriklere karşı zafer elde edeceğini göstermesidir.
İsrâ hadisesinin ruh ve bedenle gerçekleştiğinin bir diğer delili bize hadiseyi nakleden râvilerin Hz. Peygamberin bu şekilde yolculuk yaptığını sarahaten ifade etmeleridir. Ayrıca aklen de hadise ruh ve beden birlikteliği ile cereyan etmiş olmalıdır ki bu olayın vuku bulmasından sonra Mekkeli müşriklerin tepkileri ve imanı zayıf olan bazı Müslümanların dinden dönmeleri makul bir zemine oturmuş olsun. Ayrıca İsrâ hadisesinin Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya olduğunun da bir delili bu noktadır. Zira rüyasında çok uzak memleketlere gittiğini ifade eden ya da kuş gibi göklerde uçtuğunu ifade eden insana bu denli itiraz edilmez. Mekkeli müşriklerin itirazları, imanı zayıf olan insanların irtidat etmeleri hadisenin ruh ve bedenle gerçekleştiğine hem de uzak bir diyara olduğunun akli gerekçesini oluşturmaktadır. Ruh ve bedenle gerçekleştiğinin bir diğer delili ise Kurtubi merhumun da ifade ettiği üzere ayette zikredilen “abd” kelimesidir. Bu kelime ruh ve beden birlikte olduğunda kullanılır ne sadece ruha ne de sadece bedene abd denilmez. Eğer ruhen gerçekleşmiş olsa idi Yüce Rabbimiz “ biruhi abdihi” derdi.
Hz. Peygamber Efendimizin Mescid-i Haram’dan başlayan bu yolculuğunun Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya doğru olduğunun bir diğer delili ayet-i kerime de sarahaten Yüce Rabbimiz “çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya” (17/ 1.) buyurmuştur. Peki, çevresini mübarek kılmak ne demektir? Müfessirler bu ifadeden maksadın Kurtubi, İbn Kesir ve Nesefi gibi pek çok müfessirin ifade ettiği üzere meyveler ve nehirlerle madden bereketli hale getirilmesi ya da Peygamber-i Kiram ve salih kimselerden bazılarının burada medfûn bulunması ile manen mübarek kılınmasıdır. Şimdi şunu sormak istiyorum; eğer Efendimiz Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya doğru değil de Mekke yakınlarındaki bir yere götürüldü ise madden ya da manen bereketli kılınan bu yer neresidir, hangi meyveler ve sebzelerle ya da hangi peygamberlerin medfûn olması ile mübarek kılınmıştır?