İSRÂ VE MİRAÇ HADİSESİNİN HAKİKATİ
Konuya bir önceki yazıyı özetlemekle başlamak istiyorum. Öncelikle isrâ hadisesi ruh ve beden birlikteliği ile gerçekleşmiştir zira ayette geçen isrâ kelimesi hakiki anlamda yürütmek manasına sahiptir. Kur’an-ı Kerim’deki kullanımı da hep bu minvaldedir. Rüya yoluyla gerçekleştiğini ifade edenlerin delil edindikleri İsrâ suresinin 60. ayetinde bahsedilen rüya, kelimenin kök anlamı olan gözle görmektir ki bu durumda ayette dile getirilen İsrâ hadisesidir. Eğer kelimenin diğer kök anlamı olan düş görmek anlamı tercih edilirse bu durumda ayette bahsedilen hadise İsrâ değil Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s) rüyasında gördüğü Bedir zaferidir.
Mezkûr yolculuğun Kudüs şehrindeki Mescid-i Aksâ’ya olmadığını iddia edenler Rum suresinde bu bölgenin “Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar.” ( 30/ 2,3.) ifadesi ile İsrâ suresinin ilk ayetinde Mescid-i Aksâ ( en uzak mescid ) kavramının tezat oluşturduğunu delil ediniyorlar. Fakat her iki ayet arasında tearuz/ çelişki söz konusu değildir. Zira Rum suresinde bu bölgenin Mekke’ye yakın olduğunun bildirilmesi küresel anlamdaki yakınlıktır. İsrâ suresindeki en uzak mescid olma olgusu ise Kâbe-i Muazzama’ya nispetle namaz kılınacak uzak bir yer olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca bu konuda şunu da ifade etmek istiyorum Kur’an-ı Kerim’in lafzında yani Mescid-i Haramdan başlayan Peygamberimizin yolculuğunun müntehasının neresi olduğu noktasında kapalılık varsa bu durumda usul ilmindeki kurallardan birisi olan Şari’nin açıklamasına gidilmelidir. Bu konuda karşımıza çıkan Mescid-i Aksâ ifadesini Efendimizin hadislerinde ısrarla Beyt-i Makdis diye ifade etmesidir. Dolayısıyla ayette dile getirilen Mescid-i Aksâ tabiri Kudüs şehrindeki Hz. Süleyman’ın inşa ettiği Beyt-i Makdis’i, Süleyman Mabedi’ni ifade etmektedir. Ayrıca tarihi verilerde bu mabede yolculuk yapıldığını ifade etmektedir.
Son olarak İsrâ ve Miraç hadisesinin gerçekleştiği noktalardan birisinin Kudüs’teki mabed olduğuna dair serdedilen bir diğer itiraza cevap vererek konuyu noktalamak istiyorum.
İddiaya göre o dönemde Kudüs’te böyle bir mescid olmadığı için Peygamberimizin yolculuğu buraya değil Mekke yakınlarındaki mescidedir deniliyor. Cevap olarak şunu söylemek istiyorum; Müslümanların ilk kıblesi Kudüs’teki Mescid-i Aksâ olduğu malumdur ve inkârı mümkün olmayan bir hakikattir. Velev ki bugünkü anlamda duvarlardan ve tavandan müteşekkil bir yapı orada olmasa da yeri belli olmalıdır ki Müslümanlar senelerce oraya doğru yönelip namazlarını kılabilsinler. Ayrıca İslam dininde mescid tabiri doğrudan bir alanı çevreleyen duvarlarla ilgili değildir. Mesela bu görüşümüze delil olarak Hicr/ Hicr-i İsmail, Hatîm örnek verilebilir. Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail Kâbe’yi inşa ederlerken bu kısım mabedin yapısına dâhilmiş fakat sonradan meydana gelen afetler neticesinde Kâbe onarılırken bu kısım yapıya dâhil edilmemiş lakin Kâbe’nin sınırları içerisinde olduğu için tavaf edilirken tavafın geçerli olması maksadıyla bu kısmın dışından tavaf etmek gerekir. Görüşümüze bir diğer delil olarak fıkıh kitaplarımızdaki mescid denilen mekânın binası ile alakalı olmadığı yönündeki görüşler örnek verilebilir. Kısacası İsrâ ve miraç hadisesi o gün yaşayan insanlara ve bugün duyan, okuyanlara bir imtihan vesilesidir. İmtihanı geçmek için yapılacak şeyse hakikati olduğu gibi kabul etmekten geçmektedir.