Biz son asırlarda siyasi ve ekonomik yetersizlik, askeri beceriksizlik sebebi ile birçok alanda kaybetmedik. Kaybetmemiz, yetersizliğimizi ve beceriksizliğimizi gün yüzüne çıkardı sadece. Belki asıl kaybetme nedenimiz; kendimize, değerlerimize bakışımızın değişmesi, yüksek İslam ahlakından uzaklaşmamızdır.
Yüksek İslam ahlakından uzaklaşmamız, her haksızlığı ve ahlaksızlığı yapmamıza neden oldu. Bununla da kalmayıp işlediğimiz haksızlık ve ahlaksızlığı meşrulaştırır bir hale büründük. Belki bu son durum olmasaydı, düzelmemiz de daha kolay olabilirdi. Zira içinde bulunduğumuz durum, ahlaklılık ve ahlaka uygunluk algımızı değiştirdi.
Ahlaksızlık, ahlak olarak lanse edildiği içinde böyle görülmeye başlandı ve görüle görüle de ahlak kavramının içi, ahlaksızlıkla, ahlaka yer kalmayacak şekilde tıka basa doldu. Bu durumun ortaya çıkardığı güçlük ise, düzelelim derken daha da bozulmak oldu. Süreç içerisinde her türlü haksızlık hakkımız, her ahlaksızlık ahlakımız oldu.
Zira başkaları tarafından belirlenen, şekil verilen isteklerimiz ihtiyaç olarak algılatıldı. Bizde düşünmeden kabul ettik. Çünkü yüksek İslam ahlakında biriktirme ve övünme yerilse de, bunu hiç bilmediğimiz; yani kelimeyi bilip medlulünden, içeriğinden habersiz olduğumuz, nasıllığını araştırma ve öğrenme zahmetine katlanmadığımız için, böyle bir ahlaksızlığın ahlakımız olduğu bilincine ulaşamadık.
Diğer açısından ahlaksızlığa yolculuğumuzun kısa serüveninin başlangıcı ise, özeleştirisizliğimizdir. O, kibrimizi doğurarak ahlaksızlık sarmalını genişletti ve pek çok ahlaksızlığa gebe oldu. Kendimizi eleştirememek, en başta kendimize izafe ettiğimiz şeylerin de mükemmel olduğu algısına sahip olmamıza neden oldu. Kendimize toz kondurmamak, izafe ettiğimiz şeylere de toz kondurmamıza engel oldu.
Zira büyüğün; küçükle, adilikle, kalitesizlikle, işe yaramazlıkla ilişkisi olamazdı. Dolayısıyla da hakkımız olmadan büyüklenmemiz, pek çok haksız “büyükler”, “kaliteliler” ve “güzeller” peyda etti. Bu durumun doğal bir görünümü ise, bizim ürettiğimiz, pazarladığımız ve sattığımız malların en iyi, en kaliteli, en kullanışlı olduğunu ifade etmemizdir.
Aksini söyleyen, hatta düşünen için “Kıskanç” yaftasını yapıştırarak ardından “Hased edenin gözü çıksın, çekemeyen çatlasın!” diyerek bedduamızı iliştirdik. Yahut bu algıya sahip olan, dillendirenlere “Eşşek ne anlar hoşaftan!” diyerek hakaretler yağdırdık.
Eleştirilere kulağımızı tıkarken, lafı da eleştirenin ağzına tıkamayı ihmal etmedik. Böylece ahlaksızlığımızın zemini olan “Hedefe giden her yol mubahtır!” mottomuz haline geldi.