En eski günah nedir? Kabil’in Habil’i öldürmesi mi? Hayır, daha eskisi var. İnsanın işlemese de şahit olduğu bir günah… Kibir!
Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın Adem peygamberi yaratıp ona ruh üflediğinde saygıyla önünde eğilmelerini, tazim göstermelerini meleklere ve İblis’e emrettiği ifade edilir. Melekler emre itaat ederken, kendisini Adem’den daha üstün gördüğü için İblis emre itaat etmez. Böylece Allah’ın rahmetinden kovulması ve ebedi hüsranı başlar. Zira kibriya, büyüklük alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur ve onu hiçbir küçükle paylaşmaz. İnsanın, yegâne büyüğün Allah olduğunu ikrar etmesi; zımnen kendisinin küçük olduğunu, yegâne büyük olan Allah’ın kulu olduğunu itiraf etmesi, mütevazı olmasıdır.
İblis, küçük gördüğü Adem aleyhi’s selamın soyundan gelen pek çok insanı bu dünya hayatında kendisine benzetti. Allah’ın kendisine nimet bahşettiği Firavunu ve yanındaki ileri gelenlerini; Allah’ın bolca nimet verdiği fakat nimeti vereni unutan Karunu; kıyametin kopacağından ve Allah’ın huzurunda hesap vereceğinden şüphe eden iki bahçe sahibini ve daha nicelerini… Kibriyasını İblis’le paylaşmayan Allah, onun doğru yoldan ayırdığı insanlarla da paylaşmadı. Hepsine, asıl büyüğün kim olduğunu en acı biçimde gösterdi, sonrakilere de onların akıbetini ibret vesikası kıldı. Hud aleyhi’s selamın kavmi olan Âd toplumu da, yeryüzünde haksız yere büyüklenmenin cezasını çekenlerdendi. Allah’ın ayetlerine İblis gibi karşı gelip büyüklenmenin bedelini çok ağır ödemişlerdi.
Razi merhum, güzel ahlakı iki ana başlık altında toplar: Allah’a tazim ve insanlara iyilik yapmak. Âd toplumu, yaratılıştan gelen güç ve heybetlerinin gururuna kapılıp diğer insanlara karşı büyüklük taslamaları, onları küçük ve zayıf görmeleri sebebiyle Razi’nin güzel ahlakı altına mündemiç ettiği ikinci başlığa; Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleriyle de ilkine riayetsizlik etmeleri nedeniyle helak olmuşlardı. “Ne oldum değil ne olacağım.” sözü nesilden nesile boş yere mi tevarüs etmişti!
Sevgili Peygamberimiz, İblis ve onun kendisine benzetip doğru yoldan ayırdıklarıyla aynı akıbete uğramayalım diye, kibirli insanların Allah’ın rahmetinden uzak kalarak cehennemlik olacağı hakikatiyle bizi ikaz eder, mütevazı olmaya davet eder.
Hem ayet-i kerimeler hem de hadis-i şerifler, kibir kapsamına giren bazı davranışları bize haber vermiştir. Bunlardan başlıcaları: Böbürlenerek yürümek, kibir sebebiyle elbisesini yerde sürümek, insanları küçük görerek onlardan yüz çevirmek…
Lokman aleyhi’s selamın oğluna nasihatlerinin bulunduğu ayet-i kerimelerde kibirlenmemesini öğütledikten sonra, “Unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez.” uyarısını yaparak, mahlukata karşı kibirlenenlerin Allah’ın sevgisinden mahrum kalacağı hakikatini ifade eder. Sevgili Peygamberimizin kibirle ilgili bir hadis-i şerifi ise şu şekildedir: “Peygamber (sas) buyurdu ki: Kalbinden ufacık kibir bulunan cennete giremez. Bir adam: “Birisi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabılarının güzel olmasını sever.” Hz. Peygamber (sas): Gerçekten de Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakka karşı büyüklenip kabul etmemek ve insanları küçümsemektir.” ( Müslim, İman, 147.) Hadis-i şerifte cennete girmeye engel olarak bahsedilen kibirden maksat, ya daha önce bahsedilen Firavun gibi küfrün önderlerinin sergilediği Allah’ın ayetlerine, O’na ibadete karşı büyüklenmektir; ya da bu ahlaksızlığının cezasını çekinceye kadar cennete giremez manasıdır. Yahut cennete girmeden önce, ayet-i kerime de “Onların gönüllerini düşmanlık duygularından temizledik” ifadesinde olduğu gibi Allah’ın bu çirkin davranışı cezalandırmadan, kulunun kalbinden söküp atacağına ve kibirsiz bir şekilde cennete girdireceğine işaret etmektedir.
Hadiste sahâbînin söylediği güzel elbiseler giymeyi sevme konusuna gelince; Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü, temiz ve iyi rızıkları kim haram kıldı?” (Araf/32.) buyurarak, süs diye tercüme edilen “zinet” kelimesinin kapsamına giren elbise ve diğer süslerin yasaklığına dair ayrı bir husus yoksa meşru olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca ayet metninde geçen kelimeden hareketle, kaliteli ve değerli elbiselerin giyilmesinin de mubah olduğu söylenebilir.
Hadis-i şerifin metninde geçen Allah’ın Cemil olması, noksanlıklardan münezzeh olması anlamındadır. Dolayısıyla da Rabbimizin fiilleri ve emirleri eksiklikten uzaktır, yani güzeldir. Ayrıca Allah, güzelliğin kaynağıdır da; gözümüzün gördüğü, gönlümüzün beğendiği her güzellik Allah’tandır. O’nun Cemil isminin bir tezahürüdür.
Allah’ın güzelliği sevmesi ise insanın pejmürde ve pespaye bir halden uzak olmasından hoşlanması, kuluna Rezzak isminin tecellisi olarak ikram ettiği nimetlerin eserinin kulunun üzerinde görünmesinden hoşnut olmasıdır.
Bir elbiseyi giymenin, bir hareketi sergilemenin vb. kibir olmadığı düşüncesinin doğruluğu kendini beğenme ve gösteriş yapma maksadının olmamasında ve kendi başınayken de tıpkı insanların arasındaki gibi şık olması ve bunu sevmesinde gizlidir.