Dünyanın her tarafından zulüm haberleri duymamıza, gözyaşları ve her yaştan hareketsiz bedenler görmemize rağmen kılımızı kıpırdatacak kadar duygulanmıyoruz. Malumatfuruşluk olsun diye her haber sitesini, kanalını takip ediyoruz. Ancak zihinlerimiz gözyaşı, kan ve soykırım haberleri ile dolsa da hiçbir şey olmamış, yokmuş, duymamış, görmemiş gibi yaşamaya devam edebiliyoruz.
Ulusal ve küresel problemler çıkacağımız tatil kadar hatta alacağımız çantanın rengi ve modeli kadar zihnimizi meşgul etmiyor. Bu meseleler karnımıza kramplar sokmuyor.
Bu yazıyı yazarken nedendir bilinmez Sezai Karakoç merhumun
“Bu dünyada olup bitenlerin
Olup bitmemiş olması için
Ne yapıyorsun”
mısraları zihnimin arka odalarından birisinin karanlık bir köşesinden yükseliyor.
Duygulanmamız çözüm arayışı içerisinde olmamızı doğururken; duyarsızlığımız, bütün her şeyi görüp durmamıza rağmen bu hadiselerin artarak devam etmesine neden oluyor. Hadiselerin artması, duygusuzluğumuzu, tepkisizliğimizi katmerliyor. Gözyaşı, soykırım sıradanlaşıyor. Ölüm, yaşamaktan daha alelâde hale geliyor. Hem de böylesine vahşisi… Ne kadar da kanıksanıyor tarafımızca!
Sosyal medya hesaplarımızın ana sayfasına düşen bombalar, füzeler, roketler ve daha adını bilmediğim ama bu sayfalara sığmayacağına emin olduğum nükleer ve kimyasal silahlar… Ekrana yayılan ceset parçaları… Tam göz hizamıza yapışan ama gönlümüze düşmeyen bir kan damlası… Bütün bu hadiselerin başında, yanı başında, tam ortasında, kucağında ağlayan, haykıran insancıklar… Zihnimizin bencil, haklı olduğunu düşünen, sorumluluğu olduğunu akletmeyen hücrelerinden sızıp kalbimize acısı damlamıyor!
Kalbimiz “cız” etmeyeli ne kadar da uzun seneler oldu! Öyle ki “cız etme” tabirinin kendisini bile unuttuk. Hatta belki de bazılarımız hiç öğrenmedi bile! Sahiden, en son ne zaman kullandık bu tabiri? Yok, yok… Bunu değil; en son ne zaman duyduğumuzu hatırlıyor muyuz?
Kitlesel anlamda ruhsuz, duygusuz, bencil, süfli hedefleri olan, ulvi maksatlar mahallesine uğramayan, âli ahlaktan mahrum bir hale mi geldik? Yahu robotlar, yapay zekâ falan derken acaba biz robotlaştık, zekâlarımız da yapaylaştı mı? Zira, bunca duygusuzluk ve vicdansızlık yapay zekâ ve robotta olur! Hz. Peygamber a.s.’ın şu duasıyla yazıma son veriyorum: “Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten, doymayan nefisten, kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” (Müslim, Zikir 73)
Şükrü Aşçıbaşı