Zamanın değişmesiyle birlikte değişen birçok olgu karşısında çağın gerisinde kalmaması gereken insanının da değişmesi kaçınılmaz bir durum elbette. Ama içinde yaşadığımız toplumun güvenliği ve huzuru için bu değişimin olumlu yönde olması gerekir. Ne yazık ki günümüzde bazı değerlerin yitirildiği acı bir gerçektir. Bu acı gerçeğin sonuçları toplumumuza daha fazla zarar vermeden üzerimize düşeni yapmalı ve bizi biz yapan özelliklerimize sahip çıkmalıyız.
Halk geleneğimizde ve İslam inancında önemli olan ‘öğüt verme, başka bir deyişle nasihat etme’ eylemleri son yıllarda yitirilen değerlerimiz arasında yer alır. Oysa sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) “Din nasihattir” (Müslim, İman 95.) diye buyurarak inananların birbirlerine iyilik yollarını gösterme ve kötülükten alıkoyma vazifesini hatırlatır. “ Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhari, İman 7) buyurarak da mü’minlerin birbirleri için hayır istemelerinin gerçek imana ulaşmanın şartı olarak gösterir. Yani bir mü’minin gönlü, din kardeşini dünya ve ahirette ziyana uğratacak işler yapmasına razı olamaz.
Yüce dinimiz getirdiği ilkelerle bireylerin sağlık, güven ve huzur içinde yaşamasını hedeflemiştir. İnsanı iki cihan saadetine götürecek bu hedefe aykırı her tutum ve davranışın sadece yapanları değil, bu duruma duyarsız kalanlarında mahvına sebep olabileceğini Rasulullah (s.a.v.) zihinlerde daha iyi kalması ve anlaşılması için bir örnekle şöyle anlatır:
“Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak orada duranlarla bu sınırları aşıp ihlal edenler, bir gemiye binmek üzere kur’a çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar: Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz, dediler. Şayet üstte oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa, hepsi birlikte batar helak olurlar. Eğer bunu önlerlerse, hem kendileri kurtulur, hem de onları kurtarmış olurlar.” (Buhari, Şirket 6; Şehadat 30)
Toplumu oluşturan fertlerin yanlışlarına umursamaz bir tavırla yaklaşılır da iyilik yolları gösterilmezse hem bireyler hem de toplum bu durumdan zarar görür. Bunu önlemenin en güzel yolu nasihat ederek doğru yolu göstermektir. Tüm peygamberler önce ailelerine sonra da gönderildikleri topluma nasihatte bulunduklarından, bu vazifeye aileden başlanılmalıdır. Bunu yaparken de Hz Peygamber (s.a.v)’in rehberliğinden faydalanılmalıdır. Nasihat ederken samimi olunmalı, tatlı bir dille konuşulmalı, kırıcı olmamalı, empati kurabilmeli, gerektiğinde benzetme ve misallerden faydalanılmalı, suçlayıcı bir dil yerine sevgi dili kullanılmalıdır. Ancak bu şekilde bireyler kendilerinin ve toplumun yararına olan iyiliklere yönlendirilebilir, yine kendilerinin ve toplumun zararına olacak kötülüklerden uzaklaştırılabilir.
Şair Yunus Emre’nin de dediği gibi:
Söz ola kese savaşı
Söz ola iyileştire yarayı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz…