Meryem Çelik

VEFA

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Vefa… Kimine göre İstanbul’da bir semt, kimine göre kara günde dost kalmanın adı. Eskilerin deyimiyle kadirşinaslık, yapılan iyiliği unutmayan, değer bilen anlamındaki toplumsal değerlerimizdendir vefa. Ne yazık ki günümüzde, yapılan iyiliğin karşılığının hemen beklenmesi, ilişkilerin kazan-kazan yaklaşımında sürdürülmesi yahut iyilik yapana karşı ‘Yapmasaydı!’ şeklinde umursamaz tavırlarda bulunulması bu büyük erdemi de faydacılığa indirgiyor. Vefa duygusu, insanın Rabbinin verdiği nimetleri unutmamasını ve şükür etmesini temin ettiğinden İslam inancıyla bağdaşır. Bir kavramı en iyi şekilde anlamak zıttını da bilmekle mümkün olduğundan vefanın zıttı olan nankörlük düşünüldüğünde, vefa duygusunun dinimizdeki yeri ortaya çıkar. Nankör kimseler halk arasında sevilmediği gibi Hak katında da sevilmezler. Vefa duygusunun bir neticesi olarak şükür, Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de kulluğun gereği olarak değerlendirilmiş, Allah’ın nimetlerine mazhar oldukları halde şükretmeyenler kınanmıştır. Rabbinin rızasını kazanma hedefiyle yaşayan her kul öncelikle bezm-i elestte verdiği söze sadık kalarak yani ahde vefa göstererek kulluk vazifesini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmalıdır. Her konuda bizlere en güzel şekilde örnek olan sevgili Peygamberimiz (sas), geceleri kalkıp uzunca vakitler namaz kıldığında Aişe validemizin “Ya Rasulallah! Rabbin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışladığı halde niçin bu kadar ibadet ediyorsun?” sorusuna “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” (Müslim, Sıfatü’l münâfikîn, 81) cevabıyla kendine birçok nimet veren Rabbine vefasını dile getirerek bu konuda da ümmetine örnek olmuştur. Hayatı vefa örnekleriyle dolu olan Peygamber Efendimiz (sas) çevresindekilere de vefakâr olmanın önemini her fırsatta kavratmıştır. Cihada katılmak amacıyla uzun bir yolculuk yaparak yanına gelen bir gencin “Anne babamı ardımdan ağlar bırakıp sana geldim yâ Rasulullah!” sözüne “Onların yanına geri dön ve ikisini de nasıl ağlattıysan öylece güldür!” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 31) diye karşılık vererek, özellikle ve diğer insanlar içinde öncelikle anne ve babanın emeklerinin karşılığı olarak vefayı hak ettiklerini göstermiştir. Hatta anne-baba dostlarına ve onların ailelerine ilgi gösterilmesini teşvik etmiş, vefasızlıktan sakındırmıştır. “Kıyamet gününde her vefasızın, vefasızlığının göstergesi olarak bir sancağı olacaktır..” (Müslim, Cihâd ve siyer, 14) buyurarak vefanın öneminin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Hz. Peygamber (sas) Efendimiz ’in anne, baba, eş ve onların dostlarına, sütanne ve ailesine, arkadaş ve dostlarına, hatta Müslüman olmayan birinin O’na (sas) yaptığı bir iyiliğe olan vefası ve doğup büyüdüğü Mekke’ye hâkim olduğunda Medinelilere verdiği sözü tutarak Mekke’de kalmayıp Medine’ye dönmesi… Vefayı tam manasıyla anlamak isteyenlerin referans noktasıdır. Vefalı olmak, erdemli bireylerin kişilik özelliklerindendir ve ancak erdemli bireylerin oluşturduğu toplumlar kuvvetli olacağından gelecek vadedebilir. Öyleyse geçmişi köklü ve şanlı, inancı dosdoğru olan bir toplum olarak değerlerimizi öğrenelim, öğretelim, yaşayalım. Hz. Mevlana’nın da dediği gibi: “Yaşam gülmeyi, sevgi hak etmeyi, vefa unutmamayı, dostluk sadık kalmayı bilenler içindir.”

VEFA
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir